Köşe yazıları

ZULMÜN GÖLGESİNDE KUDÜS

Kıymetli Okurlarım, bu hafta sizlerle bir Müslüman anne olarak, yüreğimdeki derin acıları, duyduğum feryadı paylaşmak istiyorum. Her geçen gün, Kudüs’ün kutsal sokaklarında yaşanan zulüm ve çatışmaların yükselen sesini hissediyor, bu..

ZULMÜN GÖLGESİNDE KUDÜS

Kıymetli Okurlarım, bu hafta sizlerle bir Müslüman anne olarak, yüreğimdeki derin acıları, duyduğum feryadı paylaşmak istiyorum. Her geçen gün, Kudüs’ün kutsal sokaklarında yaşanan zulüm ve çatışmaların yükselen sesini hissediyor, bu hüzün dolu manzaralar karşısında kalbimiz sızlıyor. Gözlerimizden süzülen her yaş damlası, yaşanan acıların, kaybedilen umutların ve yıkılan hayallerin tanığı oluyor. Sadece bir anne olarak değil, bir insan olarak hissettiklerimi, bu acıların yankılarını, siz değerli okurlarım ile paylaşmaktan kaçınamam. Bu metinlerde, Kudüs’ün tarihine, kültürüne ve yaşanan acılara dair hislerimi, düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Bu, sadece bir köşe yazısı olmanın ötesinde bir yüreğin çığlığı, bir Müslüman annenin yüreğindeki derin yaraların dışavurumudur.

Kudüs, tarihin dokusunu derinden hisseden, kültürel mirasın zenginliğine rağmen, bu yüzyılda gözyaşları ve yıkımın tanığı oldu. Devam eden çatışmalar ve zulüm, şehrin kalbine acılar kazıdı. İsrail’in Müslümanlara yönelik politikaları ve eylemleri, şiddet ve adaletsizlikle dolu bir hikayeye dönüştü, şehrin tarihini ve kültürel dokusunu yaralayarak, burada yaşayan insanların geçmişle olan bağlarını ve umutlarını sarsıyor.

Kudüs, tarih boyunca hüzün ve sevincin, huzur ve çatışmanın iç içe geçtiği bir şehir. Bu eski şehrin yüreği, altın ışıklar altında parlayan, üç büyük dine kutsal olan Mescid-i Aksa. Bu, duaların semaya yükseldiği, inancın en saf haliyle hissedildiği bir sığınak. Ancak zamanla bu kutsal mekan, huzuru değil, baskıyı, zulmü ve çaresizliği sahnelemeye başladı.

Mescid-i Aksa’nın avlularında, her adım, özgürlük ve bağımsızlık arzusunun yankısı. Ancak bu umut dolu sesler, sıklıkla askeri botların gürültüsü, göz yaşartıcı gazların dumanı ve kutsal alanı çevreleyen tel örgüler tarafından boğuluyor. İnançlarını yaşamaya çalışan Müslümanlar, sadece fiziksel engellerle değil, aynı zamanda korku ve endişenin duvarlarıyla da karşı karşıya.

Bu topraklarda, her gözyaşı, yüzyılların hüznünü barındırıyor. Gençler, yaşlılar, kadınlar, çocuklar; hepsi inançlarının gereklerini yerine getirirken, ansızın gelebilecek bir tehlikenin korkusuyla yaşıyorlar. İbadetler huzurla başlar, ama bazen aniden çığlıklara, siren seslerine ve kaosa dönüşebiliyor. Gözler, gökyüzünden daha çok, her an müdahale olabilecek etrafa dikkat kesiliyor.

Ancak Mescid-i Aksa’nın taşlarında, inancın yeşerttiği umutlar hâlâ var. Zulme ve adaletsizliğe karşı, orada toplanan her kalp, özgürlük, barış ve kardeşliğin mümkün olduğuna inanıyor. Her dua, sadece bireysel değil, tüm insanlık için adalet, eşitlik ve huzur istiyor.

Ey Kudüs, Ey Peygamberler Şehri

Ey Kudüs, ey peygamberler şehri, nedir bu yaşadığın zulüm? Kutsal dediğimiz topraklarına bu kanlı tarih yakıştı mı? Sen, peygamberlerin, hükümdarların, sultanların aşındırdığı kaldırımlarla dolu bir şehirsin. Onlar, senin mübarek mekanlarını inşa ederken, saygı ve hürmetle başlarını eğerek yürürlerdi. Çocuklar bir zamanlar sokaklarında neşe ve sevinç içinde oyunlar oynarken, şimdi ne oldu sana, ey kutsal beldem? Yoksa sende imanın sana hediyesi merhametin ile kapına gelen, mazlum dediğin insanları memleketine alıp yıllar sonra ihanetine mi uğradın?

Şimdilerde çocuklar şehitcilik oynuyor, ellerinde oyuncak yerine düşmana atabilecekleri taşlar biriktiriyorlar. “Baban, annen nerede?” diye sorulduğunda “Şehit oldular, elhamdülillah” diyorlar. Ne kadar kutlusun, kadınların her daim kıyamda , güçlü olmak zorundalar; senin uğruna şehit olacak evlatlarını ve mücadeleyi meslek edinmiş eşlerini koruyorlar. Kapılarını her an silahlı askerlerin zorla açabileceği, günlerce nedensiz alıkonulabilecekleri bir gerçeklik içindeler. Tek suçları Müslüman ve Filistinli olmak.

Ey Kudüs, ey benim mübarek toprağımın kalbi, böyle mi tarih kokacaktı sokakların, böyle mi mirasına sahip çıkacaktık?Kendini suçlama sakın, adına fedakârlık demekle cılız kalacak bir direniş gösterdin. Kendi hayatını, aileni, hayallerini yok saydın, çünkü davan büyüktü, hiçbir insanın yüreğine sığmayacak kadar büyük…

Şimdilerde ne acılar biriktirdin, kanla sulandı yeryüzü. Yetmiş beş yıldır yaşamıyordun aslında, yetmiş beş yıldır altın kafesin zindanın olmuştu. Hani nerede insanlık, nerede Müslüman kardeşlerin, bir Uhud daha mı yaşıyor müminler yoksa? Sen acılar içinde kıvranırken, hainler gelip ciğerlerini söküyor, senin vatanında, senin memleketinde sana soykırım yapıyorlar.

Dünya ağlasa, gözyaşları sel olsa, temizleyebilir mi mabedinin kanlı gömleğini? Kuyudaki seni ancak Rabbim kurtarır, Filistinim. Bizim gibi acizler değil, Allah kendi mabedini kimseye bırakmayacak, yine kendisi kurtaracak. Gökyüzünde Ebabiller bekliyorAksa’mızı,ateşten çamur toplarıyla helak edecek eli kanlı teröristleri…

Seni katletmiyorlar, diri diri toprağa gömüyorlar, dünyanın vicdanı ile birlikte. Ey peygamberler bahçesi, hüzün kokulu şehir; ayaklarıyla ve karanlık ruhlarıyla seni çiğneyen varlıklara tek sözümüz şudur: Sizler ölümden korkmuyorsunuz, yaşadığınız hayattan ve ettiğiniz zulümden korkuyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki ahiret var, biliyorsunuz ki hesap gününde kaçacak yeriniz kalmayacak.

Ve eli kolu bağlanmış, çaresiz bekleyen insanlığa Rabbimiz buyuruyor ki: “Mümin erkeklerle mümin kadınları, kendilerini aydınlatan nurlarının önlerinde ve sağlarında koşarken gördüğünde, ‘Bugün müjdeniz içlerinde ebedi kalacağınız ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir.’ denilecektir. Asıl büyük kurtuluş budur. Münafık erkeklerle münafık kadınlar, müminlere ‘Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça istifade edelim’ diyeceği günde, kendilerine ‘Arkanıza dönün de orada (dünyada) bir nur arayın’ denilecektir. Onların arasına iç tarafında merhamet, dış tarafında azap bulunan kapılı bir sur çekilecektir. Münafıklar müminlere ‘Biz sizinle birlikte değil miydik?’ diye seslenecekler, müminler de şöyle diyeceklerdir: ‘Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, gözetleyip durdunuz, şüpheye kapıldınız ve Allah’ın emri (ölüm) gelip çatıncaya kadar kuruntular sizi aldattı; o çok aldatan şeytan sizi Allah hakkında yanılttı. Sizi Allah ile aldatarak gurura sürükledi. Artık bugün ne sizden ne de kafirlerden kurtuluş akçesi kabul edilmez. Son durağınız ateştir ve tek can dostunuz da odur: o ne kötü varış yeridir.” (Hadid 12-15) Şüphesiz ki Allah doğruyu söyledi…”

 

Haftaya görüşebilmek ümidi ve duasıyla…

 

Emine Büşra YILMAZER

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL