“Seni kurşuna dizerler Bir çocuk cesedini sektitirler ayaklarında Hayat, zamansız bir ölümdür Orta Doğu’da.” Bülent Parlak Yaklaşık bir aydır, İsrail tarafından acımasızca katledilen; şehirleri hastaneleri, okulları yok edilmek suretiyle tamamen..
“Seni kurşuna dizerler
Bir çocuk cesedini sektitirler ayaklarında
Hayat, zamansız bir ölümdür Orta Doğu’da.”
Bülent Parlak
Yaklaşık bir aydır, İsrail tarafından acımasızca katledilen; şehirleri hastaneleri, okulları yok edilmek suretiyle tamamen tarihten silinmek istenilen Gazze halkının yaşadığı drama şahitlik ediyoruz. İsrail saldırıları ve zulmü yeni bir durum değil. Süreğen bir şekilde devam eden bu saldırıların önü arkası kesilmediği gibi güç dengesinin ağır basan ayağına sahip patronlar için de parçalanan çocuk bedenlerinin, sönmeyen bombaların ya da ihlal edilen insanın yaşam hakkının pek bir önemi yok.
Gelelim uzayda toz kadar yer kaplayan mini minnacık dünyamıza. Teknolojide yapay zeka gibi bir atılımla hayatımızı daha da kolay bir hâle getiren yenilikçi dünyamızda, insanın biricikliğine dayanan psikoloji kuramlarımızın Orta Doğu’daki işlevselliği nedir? Marsta hayat, dünyada ölüm arayan insanımız nereye varmak istiyor?
Dünya kurulduğu günden beri, güç dengesinin zayıf ayağını oluşturan küçük patroncukların, ülkelerin yönetim sistemlerindeki tıkanıklıkların, büyük patronların ideolojik planlarının ve anlaşmazlıklarının bedelini sivil halk ödedi, ödemeye de devam ediyor. Avrupa halklarının tamamının refah ve iyilik içinde yaşadığını varsaymak elbette gülünç olur, sosyal dengesizlik, adaletsizlik ve sosyolojik pek çok sorun her toplumda mevcut ancak ölüm dışında çünkü Orta Doğu’da ölüm bir tür alışkanlık. Peki hayat? Büyümeden ölen çocuklar ve yaşamadan ölen yetişkinlerden başka bir tanımı yok hayatın.
İnsanlık olarak ortak paydada buluşmamız da artık çok zor. Özellikle İsrail Filistin meselesinde konunun tarihi ve siyasi boyutu her şeyi karmaşık bir hâle getiriyor. Büyük patronlar kendi hesaplarına göre bir rota belirlemeye çalışırken insanlar ölmeye, şehirler yok olmaya devam ediyor. Modern dünyamız, yaşamın değerli olduğu konusunda hemfikir, tüm insanlık ölüm karşısında çaresizliğimiz konusunda hemfikir ancak araya etnik kökenler, devletler, kimlikler, dinler girdiğinde ölüm yine garip kalıyor ve ölmek yine Orta Doğu insanı için bir alışkanlık hâline geliyor. Bir çocuğun gözlerinde korku ve kandan başka hiçbir şey kalmaz ve o çocuk ölmezse yarının dünyasında o çocuk kim olacaktır? Nasıl yaşayacak, neye inanacak, dünyaya ne kadar güvenecektir?
Orta Doğu çıkmazındaki halkların tarifsiz acısının en yakın tanıkları olarak devletlerin acımasız bir ölüm robotuna dönüşmesini, insan bağlamında bir kavramla açıklayamıyoruz ancak devlet dediğimiz tüzel kişilerin devamlılığını sağlayanın bizzat insan varlığı olması bizi büyük bir çelişkiye ve dehşete sürüklüyor.
Bugün insanımız, yıllar içinde kazandığı teknolojik yeniliklerin ötesine geçemedi. Aslolan insan yaşamıdır ilkesinden daha da uzaklaşıp aç gözlü ve yıkıcı tavrını ısrarla devam ettirirdi. Ölümsüz olsa ancak bu kadar acı verebilirdi etrafına.
Sonra bir soru çıkıyor karşımıza, cevabını bulamadığımız her soru gibi kısa ve uzun. Orta Doğu’da ölüm, hayatın neresindedir? Belki şu şekilde de sorulabilir: Orta Doğu’da hayat, ölümün neresindedir? Hayat, zamansız bir ölümdür Orta Doğu’da. Bütün olası cevapların uzağında kalan sahipsiz bir hakikât gibi kalbimizde döner durur bu satır. Cevap değildir belki ama en acı hakikâttir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)