Görünürde sözler ve davranışlarla yaşasak da duygu ve düşüncelerimizin güdümündeyiz. Bazı duyguları diğer duygulara göre daha kuvvetli hisseder ve yaşarız. Bir insan sürekli öfkelidir ve sakin olduğu bir ana şahit..
Görünürde sözler ve davranışlarla yaşasak da duygu ve düşüncelerimizin güdümündeyiz. Bazı duyguları diğer duygulara göre daha kuvvetli hisseder ve yaşarız. Bir insan sürekli öfkelidir ve sakin olduğu bir ana şahit olduğumuzda şaşırırız. Aynı şekilde sakin olarak tanımladığımız bir insan beklemediğimiz kadar öfkelendiğinde şaşırırız. İnsanların davranışlarında ve duygularında süreklilik ve tutarlılık ararız. Sürekli haksızlığa uğrayan ve bu duruma boyun eğen bir insan hakkını aramaya çalıştığında onu daha çok engellemek isteriz. Sürekli hak ihlali yapan biri adil davrandığında bu durumu abartarak takdir ederiz. Kendimizle ilgili beklentilerimiz vardır, insanların da bizimle ilgili beklentileri vardır. Bazen bu beklentiler birbiriyle çatışır ve bir seçim yapmamız gerekir. Ya kendimizden beklediğimiz gibi davranır ya da çevremizin beklentilerine uygun hareket ederiz.
Sadece kendi tanımlarımız ve beklentilerimizle hareket ettiğimizde bunu alışkanlık hâline getiririz, insanların bizden beklentilerini yok saymaya ve bundan rahatsız olmamaya başlarız. Bizi rahatsız etmeyen bu kendine odaklanma hâli, kişiliğimizi ve sınırlarımızı koruduğumuzu düşünsek de sevdiklerimizle aramıza aşılmaz duvarlar örer, bunun sonucunda içimize çekilir, yalnızlaşırız. İnsanlarla iletişim hâlinde olsak da bu ilişkiler yüzeysel ve karşıdakinin çok da talep etmediği ilişkiler hâline gelir. Beklentileri yok sayılan ve her adımda duvarlar gören insanlar için zor ve uzak durulması gereken insan olarak algılanırız. Bu tip insanlar “Benim kimseye ihtiyacım yok, zaten kimseye bağlanmamak gerekir, yalnızım ve mutluyum” gibi sözlerle kendilerini mutlu gösterseler de derin ilişkinin, sevip sevilmenin özlemini çekerler.
Sadece çevremizdeki insanların tanımları ve beklentileriyle hareket ettiğimizde yine bu durum alışkanlık hâline gelir. Kendimizle ilgili duygu ve beklentilerimizi yok saymaya başlarız. Aslında bu durum ilkinden çok daha ağırdır. Başkalarının beklentileri ve hisleri o kadar önemli bir hâle gelir ki kişiliğimizin silindiğini, kendi sesimize ve isteklerimize yabancılaştığımızı fark edemeyiz. İnsanların bizden beklediği davranış kalıplarını ve istekleri içselleştirirken bizden beklenilen duyguları da içselleştiririz. Gerçek duyguyu fark etmemizi engelleyen bu süreç bizi asıl yaşantımıza da uzak kılar. Hayatımızı etkileyen kayıplar, sarsıcı olaylar ve beklemediğimiz zorluklarla karşılaştığımızda uzun süredir devam ettirdiğimiz bu alışkanlık bir kırılma noktası yaşar. Bu süreçlerin içinde “Kendimi tanıyamıyorum, ben böyle biri değildim, bunları yapacak bir insan değildim, dönüştüğüm kişi beni korkutuyor.” gibi cümleler kurarız kendimize. Gerçek duyguları o kadar bastırırız ki bizden beklenilen duyguları hâlâ devam ettirmemiz gerektiğini düşünerek kendimizi suçladığımız bile olur.
Yas tutarken bizden beklenilen kendimizi tutmayı başarmamız ve süreci hafif atlatmamızsa ama buna göre hareket edememişsek kendimizi suçlarız. Anlayışlı ve sakin bir insansak, bizi sarsan ve öfkelendiren bir olay olduğunda verdiğimiz tepki bize yakıştırılmamışsa yine suçlu hissederiz. Bizden beklenilen duyguları öyle iyi öğrenmişizdir ki aslında ne hissettiğimizi çoktan unutmuşuzdur. Bizi psikolojik anlamda sağlam ve olgun olarak tanımlayan insanların beklentilerini boşa çıkarmamak için gerçekten böyle biriymiş gibi davranır ve aslında o kadar sağlam, olgun olmadığımızı ya da her zaman bu şekilde, kalamayacağımızı unuturuz. Sessiz, sakin, kimseye zararı olmaz olarak kodlanmışsak buna uygun bir yaşantı sürmeye çalışırız. Haklarımız ihlal edilip engellendiğimizde, karşımızdakinden zarar gördüğümüzde öfkelenmememiz ya da öfkemizi bastırmamız gerektiğine inanırız. Bu duruma aykırı hareket ettiğimizde hem karşımızdakiler bizi suçlar hem de biz kendimizi suçlarız ve aslında ne kadar öfkeli olduğumuzu, ifade etmediğimiz öfke, içimize yöneldiği için kendimize karşı saygı ve sevgimizin ne kadar zarar gördüğünü fark edemeyiz.
Gerçek duygular içimize döndüğümüzde hep bizimledir ancak araya giren engeller onları unutmamıza sebep olur ve aradığımız yerde bulamayız. Bazen de bulmaktan korkarız.
Kendi sesine ve beklentilerine yakınlaşmak istemenin bedeli yargılanmak, suçlanmak ya da dışlanmak olabilir ancak bir insanın kendini suçlaması her zaman daha ağır bir cezadır.
Gerçekten ne hissediyorsun sevgili okur?
Öfkelendiğin karşındakiler mi yoksa kendi beklentilerin mi? Kendini gösterdiğin gibi güçlü müsün yoksa çok mu kırgınsın? Fotoğraflarındaki kadar büyük mü kahkahaların yoksa tamamen yalnız mısın?
Ne hissettiğini iyi biliyorsun aslında. Kendini başka türlü hissettiğine inandırmak zorunda değilsindir belki. Olduğu gibi almak gerekiyordur belki, hislerini de kendini de hayatı da. Ne dersin…
Sevda Altınkaya
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)