Köşe yazıları

RAMAZAN VE HİRA

Hira… İlk muştunun geldiği, vahiy nurunun dünyamıza taçlandığı, maneviyatın derinliklerine açılan kapı. O, yüzünden nur saçan, gönüllerde taht kuran, güzel ahlakın timsali kutlu Nebi’nin, dünyevi kargaşadan uzaklaşarak huzur bulduğu, inzivaya..

RAMAZAN VE HİRA

Hira… İlk muştunun geldiği, vahiy nurunun dünyamıza taçlandığı, maneviyatın derinliklerine açılan kapı. O, yüzünden nur saçan, gönüllerde taht kuran, güzel ahlakın timsali kutlu Nebi’nin, dünyevi kargaşadan uzaklaşarak huzur bulduğu, inzivaya çekildiği kutsal sığınağı. Efendimiz, Hira’nın sakinliğinde, içinde biriken hüzünlerden, yaşadığı acılardan ve çevresindeki bozuk düzenin getirdiği çaresizlikten, sanki bir rahmet eliyle sıyrılıp arınırdı Hira’da.

Hira’ya çekiliş, bir değişimin müjdecisi; ruhların karanlıklarından sıyrılıp vahyin aydınlığıyla, bir güneş gibi parlamasının başlangıcıdır. Bu aydınlanma anı, Ramazan’la müsemma; zira Ramazan, ilahi aydınlanmanın mevsimidir. Kulun kendi Hira’sına dönüşü, dünyevi dertlerden uzaklaşarak maneviyata yönelme, mâsivâya geçiş sürecidir. Dünya hayatının, omuzlarına yüklediği yüklerden kurtulma, meşgalelerle boğulmuş ruhumuza bir nefes alma, içinde kopan fırtınalara, kasırgalara set çekip sekîne bulma, sükûnetin kucak açtığı limanlara varma sürecidir. Bu manevi liman, ruhumuzun susuzluk çektiği anlarda, gözlerimizi kapattığımızda hissettiğimiz, ancak adını koyamadığımız bir huzurun kaynağıdır. Ramazan, bu huzuru keşfetme, ona dokunma ve onu derinlerimizde hissetme yolculuğudur. Hira Mağarası’nda başlayan bu yolculuk, Ramazan’ın her gününde, her sahur ve iftarında, her dua ve tilavette kendini yeniden bulur, yeniden tanımlar. Bu dönem, kalbimizin en derinlerine işleyen, zamanın ve mekanın ötesine geçen bir sükûneti, bir bilinci, bir aydınlanmayı yaşamamız için bize sunulan kutsal bir fırsattır.

Oku! emriyle gelen Cebrail a.s.’ın Peygamberin kalbine indirdiği vahyi, şimdi kendilerini dünyanın gürültüsünden bir Hira mağarasının sükunetine çekilmiş olan kulların kalplerinde yeniden can bulma davetidir Ramazan. Ramazan’la birlikte yola çıktığımız bu vahiy serüveni, Allah ile sohbeti hayatımızın tüm zamanlarına taşımadır. Bu mübarek zaman, ilahi vahyin rehberliğinde iç dünyamıza doğru çıktığımız kutsal bir yolculuktur. Bu mübarek ay, Hira’nın dinginliğine benzer bir sükunetle gelir ve bizi, nefsimizin gürültüsünden arındırarak manevi derinliklerimize yolculuğa çıkarır. Ramazan, bize, dünyevi telaşların ötesinde, ruhumuzun susadığı huzuru, anlamı ve aydınlanmayı arama fırsatıdır. Tıpkı Hira’da vahyin nurunun ilk kez tecelli ettiği gibi, Ramazan da kalplerimizde ilahi ışığın parlamasına vesiledir.

Hira Mağarası’ndaki derin sessizlik ve yalnızlık, Ramazan’ın getirdiği içsel sessizlik ve huzurla buluşur. Bu kutsal ayda, dünya hayatının geçici lezzetlerinden uzaklaşırken, aslında kalbimizin derinliklerinde, ruhumuzun özünde saklı olan sonsuz sevinç ve huzura doğru yol alırız. Ramazan, bizlere, nefsimizi terbiye etmenin, sabrın, şükrün, sevginin ve merhametin gücünü yeniden keşfetmenin kapılarını aralar.

Her sahur, Hira’nın yalnızlığını anımsatan, içsel bir hesaplaşmaya davet eden, günün ilk ışıklarına kadar uzanan bir tefekkür anıdır. Ve her iftar, o ilk “Oku!” emrinin, bilginin, hikmetin, şefkatin önemini hatırlatan bir ziyafettir. Ramazan boyunca tutulan oruç, bedenimizi temizlerken, Kur’an tilaveti ve yapılan ibadetlerle de ruhumuz arınır, yenilenir. Bu süreç, bize, Hira’da başlayıp Ramazan’la devam eden bir aydınlanma yolculuğunun parçası olduğumuzu hatırlatır.

Her teravih namazı, her Kur’an tilaveti, her dua ve zikir, bu manevi yolculuğun kilometre taşlarıdır. Bu ibadetler, bizleri Hira’nın dinginliğine, vahyin aydınlığına, Ramazan’ın ruhani derinliğine daha da yaklaştırır. Ve nihayet, Ramazan’ın sonunda, ruhumuzun bu derin ve kutsal yolculuğu, bizi, kendimizle, yaratıcıyla ve tüm evrenle barışık, daha bilinçli, daha anlayışlı, daha merhametli bireyler olarak yeniden doğuşa ulaştırır.

Bu mübarek ay, aynı zamanda, toplumsal bağların güçlenmesine, paylaşmanın ve dayanışmanın artmasına vesile olur. Zekât ve fitre gibi ibadetlerle, Hira’nın sakinliğinden ilham alarak, içimizdeki bencillik duvarlarını yıkıp, çevremizdeki ihtiyaç sahiplerine uzanan bir el oluruz. Böylece Ramazan, bizi sadece kendimizle değil, tüm insanlıkla birlikte, sevgi ve merhametin sınırsız bahçesinde buluşmaya davet eder.

Ramazan ve Hira’nın bu iç içe geçmiş yolculuğu, bizi, dünya hayatının geçiciliğini ve asıl amacımızın, Yüce Yaratıcıya yakınlaşmak olduğunu hatırlatan, zamanın ötesine taşıyan bir hikaye anlatır. Bu hikaye, kalplerimizdeki inanç ateşini canlı tutar, ruhumuzun derinliklerindeki özlemi besler ve bizi, hayatın karmaşasında kaybolmuş olsak bile, her zaman geri dönebileceğimiz manevi bir limana yönlendirir. Bu şekilde, Ramazan ve Hira’nın mübarek yolculuğu, bize, hayatın karmaşası içinde dahi, huzurun, aydınlanmanın, maneviyatın peşinden gitmenin önemini hatırlatır. Bizi, kendimize ve tüm insanlığa karşı sorumluluklarımızı, sevgimizi, merhametimizi yeniden keşfetmeye, güçlendirmeye davet eder. Bu yolculuk, hayatımızın her anında, her adımında, bizimle birlikte yürür; bize, gerçek mutluluğun, huzurun ve aydınlanmanın, ancak içsel bir yolculukla, kalbimizin derinliklerine inerek, Allah’a olan bağımızı güçlendirerek mümkün olduğunu öğretir.

Bu bağlam da Prof. Dr. Soner Gündüzöz hocamızın “Orucu Anlamak” isimli kitabında, şu cümleler ile bizlere Hira’da başlayan ve tüm dünyayı sarıp sarmalayan yüzyıllar sonra dahi insanları doğru ve hakikate davet eden vahyin serüvenidir.

Bu bağlamda, Prof. Dr. Soner Gündüzöz’ün “Orucu Anlamak” adlı eserindeki şu cümleler, bizlere Hira’da başlayıp zaman ve mekân sınırlarını aşarak tüm dünyayı kuşatan, yüzyıllar boyunca süregelen ve insanlığı doğruluk ile hakikate çağıran vahiy serüveninin özeti gibidir. Bu cümleler, orucun sadece bir ibadet olmanın ötesinde, vahyin derinliklerine dalıp onun evrensel mesajını günümüzde yeniden keşfetme ve yaşama yönündeki çağrısını yansıtmaktadır.

Hira’nın Gözyaşları…

Hira …Vahyin inişine tanık olan duvarlar, Muhammed Mustafa (s.a.s)’in kokusunu solumuş taşlar, özlüyor O’nu …

Hira’da “İkra”lar yankılanmıştı… Hira şaşkın, Hira mağrur. Vahiy, karanlık mağaranın içine ışık ışık dağılmıştı. Hira sanki melekût aleminin gözü olmuş, insanlığın gözbebeği Muhammed (as) ile insanlığı seyre dalmıştı.

Her Ramazan Hira’nın gözyaşları, ilk vahyin heyecanı ile akar müminlerin gönüllerine …

Cibril-i Emin’in, Muhammed’ül Emin’i kucakladığı mağara, Allah Resulüne olan hasretiyle akan gözyaşlarını, tutulan oruçlar, edilen dualar siler …

Hira’nın özlemini, Arafat, Mescid-i Nebî, Beytullah, Mescid-i Aksa ve Kuba paylaşır. Özlem, Hind’e, Sind’e, Serendib’e taşar, sonra sermedî bir akışla tüm dünyayı kaplar …

Ramazan’da evlerimiz Hira’laşır…

Allah Resulünün Cebrail’le buluştuğu gibi, hanelerimize gökten melekler konuk olur, dualarımıza, namazlarımıza şahitlik ederler…

Her Ramazan hanımlar, Hira’dan evine heyecan içinde varan ve Hatice’sine “Üstümü ört!” diyen Resulünün heyecanına tanıklık edercesine, Hatice validemizin imanına ve sadakatine özenircesine, ötelere uzanırlar …

Babalar her Ramazan Cebrail’in Allah Resulünü kucaklaması gibi, Allah Resulünün Fatıma’sına, Hasan’ına sarılması gibi, çocuklarını kucaklar …

Artık hayallerde, hatıralarda Allah Resulünün Ehli Beyt’in, Ebu Bekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin suretleri var…

Ramazan, Allah Resulü köşe başından karşımıza çıkacakmış gibi, mahallemizin camiinin minaresinden okunan ezan, Bilal’in ezanıymış gibi komşu kapılarından Sahabe-i Kiram, “anam babam sana feda olsun Ya Resulallah” diyerek seslenecekmiş gibi, alır götürür bizi tatlı bir hayale …

Her Ramazan, camiler Mescid-i Nebî gibi olmayı, haneler Hira gibi vahiyle dolmayı arzular…

Sahur vakti her evde yanan ışıkla, ilk vahyin aydınlığı yeniden anlaşılmaya çalışılır…

Hira, Melekût aleminden Beytullah’a bakan bir göz gibi, her Kadir Gecesinde yeryüzüne inen Cebrail’e, Muhammed (s.a.s)’i sorar …

Susalım şimdi!

Hira’nın gözyaşları inananların kalbine aksın…

Cebrail’in kanat sesleri, ihtiyar Varaka b. Nevfel’in “Keşke senin nübüvvetine bende yetişebilseydim” sözüne karışsın…

Her Ramazan evlerimize Hira’ dan nur damlasın…

Gönlümüz dinlesin Hira’nın sesini…

Gönüllerimiz Beytullah’ın Bey-ti Ma’mûr’a baktığı gibi, Allah’ın arşına baksın…

Ellerimizden melekler tutsun diye avuçlarımız göğe açılsın…

Ve günahlarımız her Ramazan’da aksın diye, bırakalım gözyaşlarımız Hira’nın gözyaşlarına karışsın…

Selam ve dua ile…

Emine Büşra Yılmazer

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL