Köşe yazıları

Geçmişte yaşamak / geçmişle yaşamak

İnsan anılarını hatırlamaya başladığı andan itibaren bir geçmişi olduğunu bilir. Belleğimizi kullanmaya başladıktan sonra öğrenmeye ve hatırlamaya başlarız. Genellikle ilk üç yaş anıları hatırlanmaz hatta çoğu insan ancak dört ya..

Geçmişte yaşamak / geçmişle yaşamak

İnsan anılarını hatırlamaya başladığı andan itibaren bir geçmişi olduğunu bilir. Belleğimizi kullanmaya başladıktan sonra öğrenmeye ve hatırlamaya başlarız. Genellikle ilk üç yaş anıları hatırlanmaz hatta çoğu insan ancak dört ya da beş yaşından sonrasını hatırlayabilir. Sigmung Freud’un psikoloji çalışmalarının araştırma kapsamında büyük bir öneme sahip olan çocukluk anıları, Freud’un öğrencisi ve daha sonrasında sert bir şekilde yollarını ayırdığı Adler tarafından da önemli bir araştırma konusu olmuştur. İlerleyen zamanlarda psikoloji alanında daha kapsamlı ve geçerliği yüksek araştırmalar yapılmış ve bu kuramcıların ortaya koydukları pek çok kavramın işlevsiz, geçersiz olduğuna dair iddialar ortaya atılmış ve bu iddialar büyük bir kesim tarafından kabul edilmiştir. Ne var ki bu kuramcıların özellikle de Freud’un kuramı, tabiri caizse topa tutulmuş olsa da çocukluk yaşantılarının önemi hemen hemen bütün araştırmacılar tarafından kabul edilmiştir.

Günümüzde ruh sağlığı uzmanları ve çalışanlarının, Modern Psikanaliz uzmanlarının, psikoloji alanındaki araştırmacıların kabul ettiği bir gerçek var ki o da çocukluk yaşantılarının bütün hayatımız üzerinde belirleyici ve etkin bir güce sahip olmasıdır.

 

Geçmişle uğraşmak, gelecek kaygısı yaşamak yerine şimdiye odaklanmamız gerektiğini savunan görüşler vardır. Zamanın ve anın kıymetini bilerek yaşamak hayatın bütününe ait bir idealdir, Batı oluşumlu kuramlar kadar Doğu kültürüne ait çoğu yaklaşım ve toplumuzdaki Tasavvuf kültüründe de zaman kavramı büyük bir öneme sahiptir. Tasavvuf kültüründe geçmişin kederi ve geleceğin kaygısından uzak bir hayat görüşü öne çıkar ancak çoğumuz böyle bir inanca ya da akışa kendini bırakma hissine sahip olamayız, olsak da tüm bu hisler ve düşünceler kısa sürer. Gelecek belirsiz olduğu için korku ve kaygının yanı sıra umudu da bünyesinde barındırır ancak geçmişi halledemeyiz. Yaşanmış hiçbir şeyin yok edilme imkânının olmaması bizi geçmişe karşı savunmasız bırakır.

 

Bazı insanlar vardır, hayatlarının belli bir dönemine saplanıp kalırlar. Hayatlarının çok iyi olduğunu iddia ettikleri o zaman diliminden başka kendilerine ait bir sözleri ya da paylaşımları yoktur. “Ben gençken, üniversite yıllarında, evli olduğum zamanlar, ailemizin mutlu olduğu zamanlar, burada henüz babam ölmemişti, annemle aramızın iyi olduğu yıllar, eşimle henüz evlenmediğimiz günler…” şeklinde uzayıp giden bu zaman dilimlerinin en temel özelliği kişiyi zamansal anlamda sınırlamış, yaşamsal bakımdan fakirleştirmiş olmasıdır. Geçmişte yaşadığımız büyük bir haksızlık, elimizden haksız yere alınan bir statü, aldatılmak, terk edilmek, kısa zaman içinde yoksullaşmak, beklenmedik kayıplar yaşamak ve hayatta isteğimiz hiçbir yere ulaşamamış olmak kendimizden kaçma isteğiyle sonuçlanabilir. İnsanın şu anı onu tatmin etmiyor, mutsuz ediyor ve ona her anlamda doyumsuzluk hissiyle dönüyorsa kişinin sürekli geçmişle meşgul olması şaşılacak bir şey değildir. Yetersizlik ve doyumsuzluk yaşayan kişi kendini ya da aileyi suçlama, hayatını yeniden sorgulama, ilişkilerini gözden geçirme davranışları gösterebilir. Sürekli olarak kendini ya da yakın ilişkide bulunduğu insanları suçlayan birinin şimdiye ait yaşam örüntüleri zayıflar. Zamanla geçmiş devam etmeye, şimdi ve gelecek yok olmaya başlar.

 

Geçmiş hiçbir zaman yok olmaz, unutmak dediğimiz eylem bile hatırlamak kavramına hizmet eder. Geçmişin bütün yükünden arınmak için hiçbir şey olmamış gibi davranabiliriz. Artık her şey bitti, bir daha eskisi gibi olamam deyip kendimizi tersine bir akışa teslim edebiliriz. Geçmişin bir zaman dilimine saplanıp şimdiyi orada yaşayabiliriz. Tüm olanlar için kendimizi suçlayıp farkında olmadan şu anımızı cezalandırabiliriz ya da en yakınımızdakileri suçlayıp cezanın yine bize dönmesine sebep olabiliriz. Başka bir seçenek var mı peki? Geçmişi olduğu gibi kabullenip yaşantılarımızın bizde bıraktığı hasarı tespit ve tamir etmek gibi bir seçenek mevcut ancak bu seçenek diğer yollardan daha zahmetli, dolambaçlı ve yıpratıcı olabilir. Ne var ki pek çoğumuz küçük yaşlardan itibaren bu seçeneklerden birini çoktan seçmiş ve o yönde bir yaşam stili geliştirmiş oluruz. Geçmişi kendi algılarımızla okur ve anlamlandırırız. Şöyle bir geriye baktığımızda, kendi geçmişimizde hangi seçenekte yoğunlaştığımızı görebilir miyiz? Eğer görebilirsek bunun şimdiki hayatımız için ne ifade ettiğini anlar, geçmişte yaşamakla geçmişle yaşamak arasında bir tercih yaparız belki de.

Sevda Altınkaya

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL