Köşe yazıları

‘’HADDİMİZİ BİLMEYİ’’ BİLMİYORSAK ÖĞRENMELİYİZ

Eşref-i mahlukat olan insan çok yönlü bir varlıktır. Sosyal bir varlık olarak, topluluklar içinde yaşayan, iletişim kurarak ortak değerler ve kurallar geliştiren bir canlıdır.Aynı zamanda, insan; anlam arayışı içinde olan,..

‘’HADDİMİZİ BİLMEYİ’’ BİLMİYORSAK ÖĞRENMELİYİZ

Eşref-i mahlukat olan insan çok yönlü bir varlıktır.

Sosyal bir varlık olarak, topluluklar içinde yaşayan, iletişim kurarak ortak değerler ve kurallar geliştiren bir canlıdır.Aynı zamanda, insan; anlam arayışı içinde olan, varoluşunu sorgulayan ve etik sorumluluklar taşıyan bir özne olarak tanımlanır.Basit bir düzlemde ele alacak olursak,insan  sorular sorar, kendini,çevresini,varlığını sorgular, kitabı okur,hayatı okur, çevresini anlar, bilmediklerini öğrenir…İnsan sorumlu bir varlıktır.Yaptıklarından,konuştuklarından, söylediklerinden, yaşadıklarından ve yaşattıklarından.Bazen bizim ağzımıza geliverdiği için söylediğimiz öylesine cümlelerimizin karşımızdaki insana nasıl tesir edeceğini düşünmüyoruz ama lütfen düşünmeliyiz.

İnsanının bazı sınırları aşmaması gerektiğini bilmesi için akademi bitirmesi gerekmez. Hemen şöyle yanımızda kim varsa dönüp bir sorabilir miyiz lütfen ‘Hayatta tamamen özgür(sınırsız) olmak ister miydin ?”diye. Akl-i melekesini tam olarak yitirmemiş,normal düzeyde zekaya sahip bir birey bile tam sınırsızlığın imkansız olduğunu ve başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde bizimkini bittiğini, bilmesi gerektiğini bilebilir,bilmelidir.Zaten insanın kendi içinde’’ kendi için de’’ bir dur noktası olmalıdır.Her şeyi özgürce yapabilen,her istediğine istediği anda ulaşabilen bir birey bir süre sonra muhakkak sebebini bilmediği bir rahatsızlık hissetmeye başlayacaktır.Fakat şimdilik ucu felsefeye dayandırılabilecek bu düşünceyi bir kenara bırakarak günlük hayatımıza dair bazı örnekler üzerinden gitmek arzusundayım.

Şimdi,hemen herkesin hayatında en az birkaç kez karşılaştığı bazı olaylara bir bakalım. Örneğin; bazı meraklı komşu teyzeler çok basitçe ve öylesine “nereden geliyorsun” deyiverirler ya bazen camdan sarkıp.Hani belki söylemek istemeyiz ama susamayız da,sana ne de diyemeyiz nezaketimizden.Yahut belli bir yaşa gelmiş evlenmemiş birine niye evlenmiyorsun , bebeği olmayan birine neden çocuk yapmıyorsun,bir çocuğun zaten varken, ne zaman bir kardeş düşünüyorsunuz, sınavı geçemeyen bir öğrenciye niye olmadı , üniversiteyi kazanmış ama atanamamış birine eee..atama ne zaman gibi görünüşte anlamsız,öylesine belki çoğu zaman kötü niyet içermeyip bayramlarda,düğün ve taziye gibi kalabalık ortamlarda ya da günlük hayatta  sadece muhabbet olsun diye sorulan ama aslında muhatabımızı oldukça incitebilen bazıabsürt sorular varya artık bunlarısorma modası geçmiş olmalı, en azından bu cüz’i nezaketi gösterebilecek makul akıl seviyesine gelebilmiş olmalıyız kanaatindeyim.Aslına bakarsanız insanın haddiolmayan konularda soru sormaması ya da dilini tutabilmesi nezaket bile sayılmaz, bu bir mecburiyettir.Bu öneklerdeki  durumlardanbazıları kişilerin kendi tercihiyken bazılarında mağduriyet söz konusu olabilir bilemiyoruz,bilmemiz de gerekmez zaten  ve çoğu zaman insan kendine bile yapmaktan kaçındığı bazı açıklamaları niçin başkasına yapmak zorunda  olsun ki?

İnsan, ve yeniden insan …Hem bir çok şeyin dünyada onun için yaratıldığı,eski zamanlarda olsun modern (!)çağımızda olsun başka varlıkların erişemediği akıl seviyesine erişebilen,kendini arayışı hiç bitmeyen yüce varlık olan insan,’’bu kadar basit şeyi nasıl düşünemiyor yahu’’ dediğimiz noktaya nasıl getirebiliyor kendini? Bunun elbette pek çok sebebi vardır ama kendi düşünce deryamda aklıma gelen bir cevabını paylaşayım: BİZLER AKILDAN İBARET DEĞİLİZ.IQ (IntelligenceQuotient:Mantıksal düşünme, problem çözme, analitik yetenekler ve bilgi işleme kapasitesini ölçer)seviyesi yüksek mi değilse nasıl belli bir noktaya getirebiliriz diye çabaladığımız çocukların, gençlerin EQ (EmotionalQuotient-Kendi duygularını tanıma, başkalarının duygularını anlama, empati kurma, ilişkileri yönetme ve duyguları doğru yönlendirme becerisidir) seviyesine bakmak çoğu zaman aklımıza gelmediği için, çoğu zaman zeka ve duygu arasında uyum sağlama çabamız olmadığından olabilir mi bu düşüş,bu boşluk?

Adab-ı muaşeret kalmadı yahu,edeb ya hu!Şikayetlerini çok fazla duyar olduk özellikle son dönemlerde ama merak ediyorum topluma ‘’nezaket kuralları’’ yahut ‘’edeb’’ gökten mi düşüyor? Bunlar belli bir çabayla öğrenilmesi gereken şeyler değil midir?Elbette gökten gelen emirler bize bu işin nasıl olması gerektiğiyle ilgili bir yol yordam gösteriyor fakat gösterileno yola girmeye direnme çabamız neden? Belki de bir şeyleri olması gerektiği şekliyle öğrenmek, zamanımızda moda bir ifade olan’ ’konfor alanı’’ndan çıkmayı, eski deyimle nefsimize sahip çıkmayıgerektiriyor ve bu hiç de söylendiği kadar kolay şey değil.Ama olması gereken şey konfor alanımızdan çıkıp, nefsimize sahip çıkmamızdır.Ancak bu şekilde,belli bir çaba sarf ederek toplumda nezaketli olmayı,edepli olmayı öğrenebiliriz diğer pekçok şey gibi.

Bu arada gençlere de haksızlık ettiğimizi söylemeden geçemeyeceğim. Belli bir yaşa gelmiş bir genç belli eğitimleri almış ve bu aldığı eğitimle şekillenen karakterine göre davranıyordur ortamda.Bu eğitimi ne zaman, nerede aldı?Taaa bebeklikten hatta daha öncesinden almaya anneyle başladı ve sonra babayla ve bulunduğu çevreyle devam etti. Çoğu zaman aileler okula yeni başlayan çocukların davranışlarında negatif yönde bazı değişimler olduğunu iddia ederler ve haklıdırlar da çünkü alıcıları sonsuz açık olan ve iyi kötü kavramı tam olarak oturmamış yaşta olan bu sabiler ilk kez aynı anda farklı dünyalardan gelen pek çok yaşıtıyla karşılaşır ve sonuçta beklenmedik bazı davranışları geliştirebilirler ama emin olalım bu davranışlar çoğu zaman geçicidir,kalıcı olan ailede aldığı davranışlardır.Gençlerde de durum aslında böyledir genel olarak. Çünkü bugünün genci dünün çocuğudur.Burdaki asıl mevzu biz gerçekten onlara olması gerektiği gibi davranabildik mi,vermemiz gereken eğitimi hakkıyla verdik mi?(Hem bu soruyu sadece aile olarak değil toplum olarak cevaplamalıyız.) Çoğu ebeveynin savunması biz ona bildiğimiz her şeyi öğrettik şeklinde oluyor.Doğrudur ama asıl sorun ne biliyor musunuz? ’’BİLDİĞİMİZ ŞEYLERİ ÖĞRETİP BİLMEDİĞİMİZ ŞEKİLDE DAVRANMAMIZ!’’

Haydi başa dönelim, hangimiz nerde yanlış yapıyorsak onu düzeltelim.Hep beraber düzelelim.Sorun sadece gençlerde değil,bizde hepimizde.

Olduğu kadar…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL